Raat #6 – Mahşerin Dört Atlısı
Kışın sertliği iyiden iyiye hissedilirken, Üsküdar’dan Karaköy’e seyahat edecek teknelerden birinde, beş arkadaş karşılıklı oturuyorlardı. Aslında bir önceki gün bir araya gelmişler ve büyük etkinlik öncesinde bir ısınma turu atmışlar, akşam boyu yaptıkları laklakın yorgunluğunu uyku ile gidermiş, ertesi gün yüklü bir kahvaltının ardından yola koyulmuşlardı. İstanbul’un o benzersiz tarihi atmosferi teknenin pencerelerinden ağır ağır scroll ederken, birkaç on dakika sonrasında başlayacakları büyük etkinliğin heyecanı dolayısıyla muhabbetleri daha bir coşkulu, daha bir şendi. Tekne Galata Köprüsünü geçerek sancak tarafına kıvrılıp, biraz gürültüyle iskeleye burun verirken, manzaraya daima sahip olmanın pişkin umursamazlığı içerisinde Karaköy’e adımlarını attılar.
Spritus demir çağının zafer dolu memleketi Van’dan gelmişti, Norvax yeni dünyanın en batı ucu, San Fransisco’dan arz-ı endam etmişti. Vigo, her ne kadar cadde tarafından gelse de onun varlığı da en az diğer ikisi kadar beklenmedikti. Endo ve Hydrogen yani Bugbomber evreninin mavi ve kızıl böcekleri de şaşırtıcı olmayan varlıklarıyla herzamanki gibi hazır bulunuyorlardı.
İskeleden mekana adımlanırken Hydrogen, aslında mason yapısı olmayan ama mason kültüründen ilham almış banka binası ile ilgili atıp tutarken, 300 metre boyunca devam eden billboardlarda bu binanın restorasyonu ile ilgili bazı fotoğraflar ortaya serilmişken, kalan bölüm ise yüzlerce “TC Ziraat Bankası” yazısı ile bezenmişken, Norvax aslında konuya ilgisizliğini ortaya seren o epik soruyu sordu. “Bu ne binası?” Norvax’in bu sorusu, yol arkadaşlarının neşesini öyle bir katlamıştı ki, pazar alışverişi dahi yapmadan dosdoğru etkinlik mekanına doğru yöneldiler.
Tabii “etkinlik etkinlik” diyoruz, bu ne etkinliği biraz da onun bahsini yapalım. Alcofribas’ın bu sene 6.sını organize ettiği, retro bilgisayarlar konseptli bir buluşma, bir partiydi bu etkinlik dediğimiz şey. Karaköy’ün; mekanları zaman içerisinde civatacılardan lüks kafelere evrilse de, o bozulmayan “İstanbul benim” ambianslı dar sokakları içerisinde dolanırken kaçırabileceğiniz, ismi insana nedense Josef Mengele’yi çağrıştıran “Başcerrah Sokak”ı arıyordunuz öncelikle. En fazla 20 metre uzunluğundaki dar sokağa girdiğinizde, sol tarafta, şuh kahkahalar içerisinde eğlenilen cafe-restoranların arkasında, dar, hiç dikkati çekmeyen bir giriş bulunuyordu. Bir “gizli sosyete” için oldukça ideal bir girişti bu kapı, Michel Zevaco günümüzde Karaköy’de yaşasaydı, kesinlikle tefrikalarında yer alabilecek, gizemli bir giriş ve ivedilikle yukarı dikilen ve bir yılan gibi kıvrılan, daracık, taş merdivenler... Ve evet sonunda mekana girerdiniz, dilerseniz burada tekrar kahramanlarımızın yanına gidelim ve etrafı onlarla dolaşalım.
Kafadarlar içeri girdiklerinde, mekan henüz tenha sayılabilirdi. Karanlık merdivenlerin ardından girilen bu aydınlık, sıcak dekore edilmiş atölye, Alcofribas’ın atölyesi olan “Maker Eviydi”. Günümüzde “Maker” hayretle karşılanmayacak kadar yaygın bir kavram olduğundan ayrıntılarıyla anlatmaya gerek görmüyoruz ancak bu yazıyı birkaç yüzyıl sonra okuyacak tarih meraklısı insanlar ve yapay idraklar, 2000-2020 arası modayı şöyle bir incelerlerse “Maker”liğin oldukça revaçta bir akım olduğunu görebilirler. Uzatmayalım, mekanın merkezindeki masa ki Edip Cansever’in şiirinde bahsettiği olsa gerek, yıllardır partinin her türlü yükünü çeken, bütün toplantı sırlarına vakıf bu devasa mobilya, erken gelen ziyaretçiler için de adeta bir cazibe merkeziydi. Hydrogen telaşla masanın bir ucuna yamanırken, Endo ve Norvax’e de yer kapmalarını tembihliyordu. Masada bulunan, Malazgirt muharebesinden 5 sene sonra imal edilmiş 1084’lerin ve tarihi c64’lerin karşısına, apple ve lenovo laptoplarıyla biraz da sıkılganlıkla kuruldu dostlarımız. Hydrogen, vaktiyle bir oyuna eklediği bir easter eggin gösterimini yapabilmek için oyunu bitirmesi gerektiğini algıladı ve 1 saatini bu beyhude meşgaleye harcadı. Bir süre sonra Hydrogen’in kuzeni Drey de, ekipmanları ile masanın aynı tarafına kampını kurmuştu. Drey bir gün önceki eğlencelere katılmamış, disiplinle müziğine yoğunlaşmayı tercih etmişti.
Herkes mekana dağılmış ve birbirleriyle selamlaşıyorlardı. Yeni gelenlerle kaynaşma ve virüsleri paylaşma bölümünde, uzun süredir birbirini görmemiş eski dostlar tokalaşıyor, kucaklaşıyor ve yüzler gülüyordu. Alcofribas’ın eşi Banu Hanımefendi, partinin ana unsurlarından olan ikram bölümünün önünde, her zaman olduğu gibi bütün konukseverliği ve içtenliği ile katılımcıları karşılıyordu. Bu ikram bölümü sanki yıldan yıla daha da genişliyordu. Ayrıca, buzdolabı bulunmayan ofiste, buz çantaları ile 24 saat soğuk içecek ihtiyacı da karşılanmıştı. Good-old filtre kahveye ise her zaman erişim mümkündü. Sadık okuyucularımız bilirler, yiyecek-içecek bir partinin en önemli yapıtaşlarından biridir. Zira acıkıldığında, kan şekeri düştüğünde insanlar eğlencesiz, etkinlikler tatsız olur. Bu daha önce 7d4 adı verilen İkitelli’de gerçekleştirilen enteresan partide tecrübe edilmiştir. Gene konudan saptık galiba, ancak okuyucuyu bu işin kültürü konusunda bilgilendirmek de bir şekilde sorumluluğumuzdur ve RAAT’ın ikram ve konukseverlikte fevkalade yüksek bir derece aldığını belirtmezsek, noksan bir iş yapmış oluruz.
Selamlaşma faslının arka planında, dev ekranda eski davetiye introları ve çeşitli stufflar dönmeye başlamıştı. Şimdi bunlar da ne ola ki diyecek okuyucumuz, bir dipnot bölümü şart oldu, ancak teferruata girmeyelim artık. Öğleden sonrayı akşama bağlayan bölümde mekan iyiden iyiye kalabalıklaşmıştı. Masanın sol tarafı “tarihi” ve “tarihi görünümlü sahte” bilgisayarlarla doluydu. 2019 senesinde “Firepad 64” deneysel joystickini üreten, endüstri tasarımı gurusu Cem Tezcan, hiç üşenmeden bütün ürettiği ekipmanları geri topladı ve daha iyi bir tuş takımı ve kablo için gerekli lehimleri gerçekleştirerek, “Firepad” sahiplerini mutlu etti, ayrıca “üretim ve teslimat sonrası destekte yılın hardware manufacturer”i seçildi. F3R0, partinin invitationunu, grafik, müzik ve programlamasını bir arada yaparak 2019’un sürpriz sceneri olduğunu kanıtladı. Ayrıca iki sürpriz c64 mamülü de partide ilk kez görücüye çıktılar. Emarti’nin kırmızı noktalı introsu ve Codewarrior’un ilk introsu, partinin sürpriz ürünleriydiler. Bunlara ek olarak, partiden bir ay önce Ref tarafından topluluğa musallat edilen, ZX Spectrum’un ucubik formatı Stellar, bir salgın gibi bütün camiaya yayılmış ve çok sayıda çizimin yapılmasına vesile olmuştu.
Akşamları yorulmuş ve acıkmış retrocuların, Özkanoğlu Kebap’ta yemeğe yollandıkları bir sır değildi. Artık kebapçıya adeta bir retro ordusu ile gidiliyordu. Yağmur olanca kuvveti ile yağarken, cyberpunk atmosfere evrilmiş, bol kablolu, karanlık sokakların ardından girilen Özkanoğlu, ismi Truebloodson olan bir cyberpunk mekana dönüşmek kısmında yine de kısa düşüyordu. Hydrogen, Skate, Norvax, Datura ve Eins’in başını çektiği bir grup, Özkanoğlu’na erken varıp ilk batch’te yer almayı düşünürlerken, Özkanoğlu bütün oryantalliği ile herkesi yine “tek batch”a dahil etmişlerdi. Yemeklerin beklenmesi kısmında geçen uzun süreçte ekmeksiz dağıttıkları acılı ezmeler, ileride insanların susuzluktan kırılmasına neden olacaktı bir tuzaktı. Çıkışta kasa önünde biriken uzun kuyruk, Özkanoğlu tarihinin rekoru olmalıydı.
Ve bir Raat’ın olmazsa olmazı seminerler. Raat’ın açılımına da yeri gelmişken burada yer verelim. “Retrojen Akil Adamlar Toplantısı” nın kısaltılmışıdır RAAT. Camiada bulunan insanların ne kadar akil olduklarına seminerler vasıtası ile bizzat şahit olunabiliyor.
Bu akil adamlar içerisinde muazzam bir hassasiyetle bütün seminerlerini oya gibi işleyen Matahari’ye ayrı bir paragraf ayırmak gerekiyor. Gerçi zat-ı alilerinin herhangi bir konuşması da, incelikle hazırlanmış bir seminer gibi detaylı ve bir o kadar da rafine olduğundan, bir Matahari semineri, bir öğrenme etkinliğinden ziyade hoş bir sohbet ambiansı ile geçer. Bu senenin RAAT’ında Matahari Stellar Paint’de taze piksellediği bir Atatürk Portresi üzerinden çıkış yaptı. Tabii ki bu grafik bir amaç değil bir araçtı. Matahari, bilgisayar oyun sektöründe 80’lerden beri aktif olarak yer alan, soyadı gibi “kurt” bir developerdı. 80’lerde bir bilgisayar oyun projesinde, oyun grafiklerinin nasıl yapıldığına ve sanat yönetmenlerinin nelere dikkat ettiğine değinirken bir yandan da, piksel grafikten yola çıkarak klasik resim sanatının, ticari işlerde çok faydalı olabilecek bazı önemli tekniklerine giriş yapmış oluyordu. Özellikle kompozisyon ve altın oran temalı bölümde, en basit bir görselin dahi başarısını şansa bırakmayacak bazı kaideler ile hazırlanması gerektiğine dair altın bilgiler bulunuyordu. Bu kaideleri kırmak için, bu kaidelerin çok iyi bilinmesi gerekliliği de, oldukça vurucu bir kübizm örneği ile açıklanıyordu. Seminer’in ardından Hydrogen, Alcofribas’a, “Matahari fasulyeler ve çubuklarla ilkokul 1 matematiği anlatsa zevkle dinleyeceğini ve mutlaka yeni bir şeyler öğrenebileceğini” söylüyordu. Zira Usta, gerçekten farklı bakış açıları ve deneyimleri ile süslediği konuşmasını öyle iyi aktarıyordu ki, seminer dinleyeni mutlaka seminerden önceki halinden daha “ileri”, daha “farklı”, biri haline dönüştürüyordu. Ununu eleyip eleğini astığını düşünen herkes, bir Matahari konuşmasından farklı şeyler tecrube etme heyecanıyla ayrılabilirdi.
Pikselden üç boyuta geçtiğimizde yine oldukça ilgi çekici bir sunum katılımcıları bekliyordu. Cem Tezcan, gerçekçilikleri ile sene boyu herkesi kendisine hayran bırakan ve “nasıl ya?” sorusunu sorduran, 3d retro ekipmanlar ve retro oda sahnelerini nasıl oluşturduğuna dair, videolarla görselleştirdiği bir sunum yaptı. Tabiatıyla sonucu umut kırıcıydı zira mükemmele ulaşmak için herhangi bir kısayol olmadığını, üşengeç dimağlara empoze eden bir detay ve iş yükü söz konusuydu. Aynı sahnelerin “önceden render edilmiş”, “gerçek zamanlı render edilen” ve “rtx ile ray traceli render edilen” versiyonlarını ard arda karşılaştırmak katılımcılar için hoş bir tecrübe oldu.
Retro hardwarelere gelindiğinde, az sayıda tamamlanmış üründen biri olan IRQHack 64’in geliştiricisi Nejat Dilek’in sunumu oldukça detaylıydı. IRQHack’in ne olduğunun bilindiği kabulünden yola çıkılması başlarda bazı dinleyicilerin kafalarını karıştırmıştı. Neden sonra, IRQHack kullanımı ile ilgili örneklere geçildiğinde mevzu daha bir netleşti. Aktif olarak eski bilgisayarları kullananların, “işe yarayan” yeni hardware açlıkları göz önüne alındığında, bu tarz üretimler, her zaman katılımcıların ilgisini çekiyorlar. IRQHack de geliştiricisinin sürekli ilgilendiği ve güncellediği bir ürün olarak takip edilmeyi hak ediyor.
Geçtiğimiz yılın sürpriz ürünlerini programlayan Eins ve yılların scener’ı Skate ise, yeni 8bit bilgisayar projelerini tanıttılar. Aslında RAAT’a çalışan bir prototiple gelmek istedikleri belliydi ancak bunu yetiştiremedikleri için sunumlarında hafif bir hayal kırıklığı yaşadıkları sezilmiyor değildi. Donanım geliştirme işinin meşakkatli olduğu ve çeşitli nankör yanları olduğu, bir işin yüzde 80’inde elde sadece kablolar, devreler ve hayaller olduğu bir gerçek. Ancak Eins ve Skate, proje detaylarından ve planlarından bahsederken, bu işin burada kalmayacağı ve bir sonraki RAAT’da sadece bir prototipten daha fazlasına sahip olacakları ambiansını yaymayı başardılar.
Son olarak, senenin retro ruhuna en hitap eden projesi, Raatball’un skorer pointguardı Ati’nin ahşap c64 kasası idi. Atilla, o ince ve hayli kırılgan ahşap malzemeyi, ciddi şekilde dayanıklı ve şık bir c64 kasası haline getirmeyi başarmıştı. Sunum boyunca, gerçekleştirdiği sayısız iterasyona dair bilgiler verdi, babasından aldığı öğütleri uyguladığı bölümler yer yer duyguluydu. Ayrıca Cem ile kurduğu dayanışma, camianın güzel birliktelik örneklerinden biriydi. İzleyiciler ise sunum esnasında ahşap c64’ü elden ele gezdirirken, sevgiyi aşma sınırında ritüeller gerçekleştiriyorlardı.
Gece yarısı merakla beklenen etkinlik “bilgi yarışması”na sıra geldi. Wizofwor tarafından hazırlanan bilgi yarışması soruları o kadar -okuyucularımızı bizi affetsin argo kullanacağız- “kazık”tı ki, Gökhan için olay adeta kişisel bir hesaplaşmaya dönüşmüş olmalıydı. Sorularıyla bütün retro camiasına aciz ve bilgisiz hissettirmişti. Bu da işte “ne oldum dememeli, ne olacağım demeli” atasözünü camiaya bir kez daha hatırlatmıştı.
Gene gece yarısı ortaya çıkarılan nevale, bilgi yarışması kaynaklı üzüntülerden kurtulmayı da kolaylaştırmıştı. Nevale getiren herkes hayırlarla anıldılar. Her zevke ve inanca uygun mamüller için herkes minnet duydu.
Gece yarısından sonra, artık herkesin Karaköy’den yavaş yavaş el etek çekmeye başladığı bir zamanda, karanlığın gerçek sahipleri, çamurlu yollardan geçerek, çorbacıya gittiler. Bu çorbacıda dünyanın bütün çorbaları ortalamanın hafif altında bir kalitede üretiliyordu. Tabii insanın bünyesinin yorgunlukla imtihan edildiği bir zaman diliminde içilen bir kase sıcak çorba, sabahı görebilmeyi uman savaşçılar için altın değerinde. İşkembeden brokoliye, mercimekten balkabağına çıkılan bu küçük yolculuk kısa sürede sonlandı zira kapı önünde ayakta bekleyenler nedeniyle muhabbetler kısa sürdü.
Maker Evi’ne geri dönüldüğünde bazı katılımcıların yorgunluklarına yenik düşüp uyumaya başladıkları tespit edildi. Yine de etkinlikler bitmemişti. İşte Ref, retrogücüyle bütün olanaklarını zorlayıp partiye katılmayı başarmıştı. Bu sayede ZX spectrum formatı stellarda emek harcayıp çizim yapan herkes, çizimlerini gerçek donanımda izleme şansını elde etti. Ref’in yaptığı oylama, çıkan çok sayıda yüz güldüren ürünün, parti atmosferine kattığı değerin yanında formaliteydi.
Son olarak ışıklar kapatıldı ve yarasa ritüeli başladı. Bu konuyu camianın özel “gizli” kalma isteğine duyduğumuz saygıdan dolayı okuyucuyla paylaşamayacağız. “Bütün organizasyonun ulaştığı doruk noktası”, “bütün düğümlerin çözüldüğü an” gibi tanımlamalar da okuyucuyu tatmin etmeyeceği gibi büsbütün meraklandıracaktır, bu sebeple bu bölümü kısa kesiyoruz.
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...”
Evet tıpkı Yahya Kemal’in aruz vezniyle yazdığı bu dizeler gibi sanatsal bir ahenkle gerçekleşmiş ve zarafetle sona ermişti RAAT#06. Hava hala soğuktu. Ufka yakın, isteksiz bir güneşin yarattığı soluk mavi ambians caddeleri kaplamıştı. Öfkeli taksicilerin korna seslerine daha çok vardı, İstanbul yeni uyanıyordu. Muhallebicide yapılan son kahvaltı,bir sonraki RAAT’a kadar verilen bir es, buruk bir vedaydı.
Hydrogen/Glance