Parçanın başlangıcını ilk duyduğumda japon motifinin melodiye yedirilişindeki ölçülülük dikkatimi çekti. Çünkü bazı etnik motifler var ki batı müziğinde kullanılışları bazen çok sıradan ve samimiyetsiz olabiliyor. Belki bin tane yapıt var böyle aynı orta doğu gamını veya uzak doğu gamını kullanan. Batılılar sanıyor ki, o gamlarda melodi yazdılar mı tamam kültürel füzyon oldu. Bu da çoğu zaman o kültürlerde yer alan bilgisizliğin ve ilgisizliğin bir müzisyen üstündeki yansıması olmaktan öteye gidemiyor.
Oysa Drey'in melodisi eserin türü olan batı klasik müziğine, abartmadan ve aşırıya kaçmadan tam olması gerektiği ölçüde bir uzak doğu motifi ve çok minimal bir armoni katmakla yetiniyor. Ardından giren keman ritmi bütün parçada bana biraz rahatsızlık veren tek yer (5. ve 8. ölçüler arası). Ama parçada hiçbir gereksiz tekrar olmadığı için 9. ölçüden itibaren giren daha bas yaylılarla birleştiğinde artık karşınızda sıradan bir orkestrasyon olmadığını anlıyorsunuz.
Ardından ustaca gelişen bir bas yürüyüşü, saldırgan bir davul ritmiyle kalp atışlarınızı hızlandırmaya başlıyor. Belki de demodojonun asıl engellenemez yükselişi buradaki 8 ölçülük gelişme. Arka planda bunlar olurken önde melodi uyumlu bir şekilde saldırganlaşıyor. Burada dikkatimi çeken çok önemli iki nokta var. Birincisi çanların tuttuğu ritm. Yine ne eksik ne fazla. Tam tadında ve çok zenginlik katıcı bir dokunuş. ıkincisi ise tam arp geçişinden önceki brass section'ın yaptığı kısa crescendo. O kadar ustaca yapılmışki oradaki enstrümanların seçimi ve volume kontrolü, gerçekten Londra Filarmoni mi bu diye şüpheye düşüyor insan. Bilgisayarla yapılan müziklerde bana göre en zor en ustalık isteyen konulardan biridir brass section. Biraz müzik bilgisi olan herkes yaylıları kolayca kullanabilir. Fakat bir kompozitörün brass kullanımı bence en büyük ustalık göstergelerinden biridir. Drey bu konudaki ustalığı ile zaten parçanın ileri bölümlerinde bizi fazlasıyla büyüleyecek ama buradaki bir saniyelik ilk kullanım bile pek çok kompzitörün beceremeyeceği birşey.
Ve Harp geçişi... Her zaman orkestrasyonlarda hoşuma giden bir detaydır. Burada Drey brass section crescendosunun ardından yaylıların armonisinde sadece en tiz notayı bırarkırken önünde harpı kullanıyor ve dinleyiciyi öyle bir noktada bırakıyor ki...
Do La... Sol re mi... Bir anda nefesimi kesen piyano melodisi. Öyle yalın, öyle samimi, öyle dokunakli... Sol el piyano da Fa Major - Sol Major - La Minör arpeji ile o yalın melodiye eşlik ediyor. Daha burada piyanonun büyüsünden kurtulamamışken La minörle beraber giren violaların arpeji bütün benliğimi teslim alıyor. Hiç birşey kendini tekrar edemiyor. Bir de bakıyoruz ki yeni bir gelişme sekansına girmişiz bile. Hem de olaylar o kadar hızlı ve dinamik gelişiyor ki. O piyano melodisine gireli henüz 4 ölçü olmuşken violaların arpeji başlıyor. 6. ölçüde bu arpej çift sesli hale geliyor. 8. ölçüde o muhteşem brass melodisi, tüylerimi diken diken eden askeri trampet ritmiyle beraber katılıyor bu ustaca hazırlanmış dokuya. Drey'in sanatçılığına, kurduğu müzikal cümlelerin tetiklediği duygu yoğunluğuna mı odaklanayım, bütün bunları yaparken gösterdiği teknik ustalığa mı (hiç bir enstrümanın doğal sınırlarının dışında kullanılmaması, volume mixingindeki inanılmaz temizlik, nota vuruşlarındaki şiddet dinamizmi) odaklanayım bilemiyorum. Her nota her bir enstrümandan çıkabileceği en temiz ve yalın haliyle çıkıp karmaşık ama kusursuz bir uyumdaki bu müzikal dokuda kendine ait yeri alıyor.
Ardından gelen 8 ölçü ise daha az gözönünde olan bir harp geçişiyle başlıyor. Bu sefer Drey orkestrasındaki enstrümanların rollerini değiştiriyor. Piyano arka plan arpeji ile geri dönerken, tiz yaylılar 4 ölçü boyunca bizi brass section ile başbaşa bırakıyor. Burada benim çok hoşuma giden bir olayda bu 8 ölçü boyunca çok hakim bir melodi olmaksızın sadece armonik bir ilerlemenin parçayı domine etmesi. Benim gibi kontrapunto severler için çok lezzetli olan bu bölüm son 4 ölçüde yaylıların brass section ile karşıt yükselip alçalan çizgisi ile zenginleşip bizi herşeyin başladığı yere doğru götürüyor.
Sonraki 8 ölçüde piyanodan önceki ilk yükselişte tanıştığımız melodi ile tekrar buluşuyoruz. Bu sefer ilk seferkinden farklı bir armonik yürüyüş içinde dolayısıyla daha farklı, hatta daha olgun ve belki biraz da vedalaşmaya hazırlanan bir örgü içinde. Zillerle yapılan bir crescendo bütün orkestrayı sessizliğe yöneltirken bizi tekrar ana melodi çanlar ve bas yaylılarla bırakıyor.
Parça bittiğinde nasıl bir yoğunlukla, ustalıkla ve ölçülülükle karşılaştığımı nasıl bir şahesere maruz kaldığımı bütün benliğimle hissettim. ışte bir sanatçının teknik temellerindeki sağlamlığı, sanatsal ifadesindeki özgünlüğü ve dürüstlüğü birleştireceğine dair inanılmaz bir örnek. Zaman zaman bu mükemmel birleşimi yakalamanın hiçbir zaman mümkün olamayacağına inanıyorken, her 4-5 yılda bir karşıma çıkan bir eser, beni bu derecede etkileyip, bu mükemmelliği hep aramamız gerektiğini ve belki birgün yakalayabileceğimizi tekrar öğretiyor. Drey'e, herşeyden önce bana teknik ve sanatsal mükemmelliğin mümkün olduğunu tekrar öğrettiği için teşekkür ediyorum. Scene'e girdiğin o kutlu güne ve buna dolaylı olarak aracı olan Plazma dergisine ayrıca teşekkür ediyorum.
Scene bu ülkede ne zaman ne iniş çıkışları yaşayacak bunu kestiremiyorum. Ama verilen organizasyonel ve yayınsal emeklerin karşılığında hiçbirşey olmasa bile sadece Drey'i kazanmamız ve onun bu şaheseri yaratıp bizlerle paylaşmasına meydan sağlamamız bile şahsen bana yeter...